COP26 İklim Zirvesi Beklentileri Karşıladı mı?
- Hiza Dergisi Editörü

- 31 May 2022
- 3 dakikada okunur
Berril CEYHAN
İstanbul Aydın Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisi
Gözler, İskoçya'nın Glasgow şehrinde 31 Ekim - 12 Kasım 2021 tarihleri arasında gerçekleşen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’na dönmüşken küresel ısınma ve iklim değişikliği açısından bir çok yeni tartışmayı da meydana getirdi. İki hafta süren müzakerelerde aşamalı olarak kömürden çıkış, yeşillendirme politikalarının finansmanı, yenilebilir enerjinin teşviki gibi konularda yeni kararlar alınmış ve birçok panel düzenlenmiş olsa da ülkeler, çevre bakanları, politikacılar, uzmanlar ve aktivistler zirveyi büyük bir hayal kırıklığı olarak ifade etti.

Birçok ülke aşamalı olarak kömür kullanımının azaltılması kararını desteklerken Hindistan’ın itirazları karşısında kömür kullanımına ilişkin alınan kararlar da yumuşama gösterilmiştir. İsviçre Çevre Bakanı Simonetta Sommaruga, kömürle ilgili ifadenin değiştirilmesine ilişkin, "Kömür ve fosil yakıt sübvansiyonları konusunda anlaştığımız dilin şeffaf olmayan bir süreç sonucunda daha da yumuşatılmasından dolayı derin hayal kırıklığımızı ifade etmek isteriz" diye konuştu. Ayrıca 2015 tarihinde imzalanan Paris İklim Anlaşması’nın küresel ısınmayı sanayi devrimi öncesine göre 2°C’nin oldukça altında tutmayı ve hatta 1.5°C ile sınırlamayı amaçlayan hedefine karşılık bu durumun dünyayı 1.5°C hedefine daha fazla yaklaştırmayacağını belirterek, "Bu, hedefe ulaşmayı zorlaştıracak" ifadelerini kullandı.

İKLİM KRİZİ VE ARKTİK BÖLGESİNDEKİ GELİŞMELER
Medya araçlarının etkin kullanımı ve hayat akışının hızlanmasından dolayı ekosisteme verdiğimiz zararların sonuçlarını en çok fark ettiğimiz yüzyıldayız. 20. yüzyılın sonlarına kadar sadece bilim adamlarının ve araştırmacıların ilgi alanı olan küresel ısınma, belki de günümüzün en ciddiye alınması gereken uluslararası sorunu haline gelmiştir. Ancak bu farkındalık insanlığın oluşturduğu küresel sıkıntıyı aşamıyor. İnsanoğlunun meydana getirdiği ekolojik sıkıntıların çözümünü yine insanoğlunun bulması gerekecektir. İnsanlar olarak gezegenimizin yaşam koşullarını getirebileceğimiz en kötü noktaya getirdik. Bu sebeple devletlerin ve organizasyonların bulmaya çalışacağı çözümler, üreteceği fikirlerin hala sabit olmaması söz konusu iklim krizini üstesinden gelinemeyecek bir hale sokmaktadır.
Sadece insanların, hayvanların, doğanın bu gelişmelerden etkilendiğini düşünsek bile bu sadece buz dağının görünen kısmına bakmak olacaktır. Özellikle Kuzey Kutbu bölgesindeki eriyen deniz buzu, bölgedeki hukuki rejimi de büyük ölçüde etkilemiştir. Bilim insanları ve kaşifler için adeta bir üs merkezi haline gelmiş olan Arktik bölgesi (Kuzey Kutbu), geçtiğimiz yüzyılda birçok kez stratejik jeopolitik alan ve uluslararası bir parlama noktası olmuştur.
Kuzey Kutup Dairesi içerisindeki kalıcı buzulun %40’ı son otuz yıllık dönem içerisinde erimiştir. İklim değişikliğiyle Kuzey Kutbu'ndaki eriyen buzun kaynak çıkarımını, özellikle petrol ve doğal gaz gibi petrokimya rezervlerini kolaylaştıran koşullar yaratması nedeniyle haberlerde yer almaktadır. Buz kaplı alanın azalmasına ters oranda bölgedeki doğal kaynaklara erişebilirlik artmıştır. Bölge devletlerinin Arktik’teki güç mücadelesinin de esas sebeplerinden biri budur.

Arktik, yüzyıllar boyunca terra nullies olarak kabul edilmekteydi. Söz konusu bölge üzerinde kıyı bölge devletleri zaman içerisinde söz sahibi olmak istediler. Bu kıyıdaş ülkeler 1996 yılında Ottawa Deklarasyonu ile çevresel koruma ve sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek amaçlarıyla hükümetler arası nitelikteki Arktik Konseyi’ni kuran devletlerdir. Konseye üye devletler Rusya, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Danimarka, İzlanda, Norveç, İsveç ve Finlandiya’dır.

Aslında Arktik bölgesi bu sekiz devleti kapsamasına rağmen, doğrudan Arktik okyanusuna kıyıdaş olan ülkeler Rusya, ABD, Kanada, Norveç ve Danimarka’dır (Grönland). Bu ülkeler Arktik beşlisi olarak adlandırılıyor. Bunlar dışındaki üç ülke, Arktik okyanusuna doğrudan sınırları olmamalarına rağmen, bölgeyle alakalı temel mekanizma olan Arktik Konseyi’nde bulunuyorlar. 1959 Antarktika Antlaşması’yla birlikte bu alanın hiçbir devletin egemenliğinde bulunmadığı konusunda devletler fikir birliği sağlayamamıştır. Bölge devletleri, Arktik Okyanusu’nun farklı bölgelerinde hak iddialarında bulunmakta ve komşu veya karşı kıyı devletiyle uyuşmazlıklar yaşamaktadırlar.
Her ne kadar bölge devletlerinin kendi aralarında anlaşmaları bulunsa da, Arktik ülkelerinin bireysel ihtiyaçlarına uygun bir askeri çözümle ilerleyeceği yönünde spekülasyonlar da vardır. Örneğin Kanada'da, Kuzey Kutbu dışındaki büyük güçlerin bölgenin kaynakları ile iç veya ulusal denizcilik bölgeleri üzerinde yasa dışı taleplerde bulunacağı endişesi vardır. Birçok medya hesabı, bölgede bulunacak kaynakların, özellikle de petrol ve gazın bulunması nedeniyle durumun böyle olacağını ima ediyor. Bunun başlıca sebebi petrol, gaz, mineraller, maden yatakları ve pek çok doğal kaynağın Kuzey Kutbu bölgesinde barınmasıdır. ABD Jeolojik Araştırması tarafından sık sık bahsedilen 2008 yılı kaba tahminleri, Kuzey Kutbu'nun 90 milyar varil petrol içerdiğine dikkat çekiyor. Ayrıca araştırmalar dünya üzerindeki keşfedilmemiş petrolün %13’ünün, doğalgazın %30’unun, doğal kaynakların %84’ünün açık denizlerde olduğunu da söylemektedir.
Uluslararası çevre hukuku kapsamında hazırlanan metinlerin neredeyse hiçbirinin hukuki bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır ve bu devletlerin ekonomik çıkar politikalarından kaynaklanmaktadır. ABD ve Rusya gibi süper güç olarak addedilen devletler, sera gazı emisyon oranı bakımından listenin başını çekerken çevre konusunda hassasiyet göstermemektedirler. Kanada ve İskandinavya devletleri çevrenin korunması ve buna bağlı olarak sera gazı emisyonlarının azaltılması konusunda önemli adımlar atmışlardır.

Sonuç olarak yeni deniz alanlarının ve ticaret yollarının kullanılması ve doğal kaynakların işletilmesiyle ekonomik kazanç sağlamak bölge devletlerinin nihai amacı olduğu için oluşturacakları olumsuz çevre tehlikeleri göz ardı edilecektir. Bölge devletlerinin politikaları incelendiğinde ekonomik çıkarları ağır basmaktadır. Her ne kadar İskandinavya devletleri çevre dostu adımlar atmakta ve diğer devletlere öncülük etseler de ABD ve Rusya küresel ısınmaya karşı gerekli hassasiyeti göstermemektedir. Söz konusu politikalar, böyle devam ettiği takdirde, buz kaplı alanların gelecekte tamamıyla yok olmasına ve gezegenin ekolojik dengesinin değişmesine neden olacaktır.
Kaynakça
1. https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-59277754 (13.12.2021)
2. BERKUT, N. (2021). Küresel Isınmanın Etkisi Bağlamında Arktik (Kuzey Kutbu) Bölgesinin Hukuki Rejimi, Seçkin Yayıncılık, 1. Baskı, Ankara.
3. Heather N. Nicol, Lassi Heininen. (2013) Human security, the Arctic Council and climate change: competition or co-existence?






Yorumlar