top of page

Medeni Kanun Çerçevesinde Kadın Haklarının Evrimi


Başak SÖYLEMEZ

Derya Betil ÖZER

Nurefşan SULUDERE

Zeynep Nisa BOSTAN

Zeynep KOCAMAN

İstanbul Aydın Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencileri


Cumhuriyet’in ilanı ile beraber hukuk alanında birçok devrim hareketi başlatılmıştır. Türk toplumuna kazandırılan en önemli eserlerden biri İsviçre Medeni Kanunu’ndan çeviri yoluyla alınan 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe giren 743 sayılı Türk Kanun-u Medenisi olmuştur. Yürürlüğe girmesiyle beraber özel hukuk ilişkilerinin temeli atılmıştır. Kişiler, aile, miras ve eşya hukuku alanına getirilen maddeler yeni bir hukuk düzeninin temeli haline gelmiştir. Ancak zamanla gelişen ve değişen ihtiyaçlar doğrultusunda, yasalara yeni maddeler eklenebilir, mevcut hükümler değiştirilebilir veya kaldırılabilir. 743 sayılı Medeni Kanun’un yerini değişen ihtiyaçlar ve gelişen toplumun etkisiyle 1 Ocak 2002 tarihli 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu almıştır. Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle eski Medeni Kanun’daki kadın erkek eşitliğine aykırı olan düzenlemeler kaldırılmış, kadın erkek eşitliği sağlanmaya çalışılmıştır.


Evlilik hukukunda kişilerin nişanlanma, evlenme konusunda karar verme yetkisi kendilerine bırakılmıştır. Kadın veya erkek kendi özgür iradeleriyle nişanlanabilmekte ve evlenebilmektedir. Aynı şekilde boşanma hakkı koşulların varlığı halinde her iki eşe de yani sadece erkeğe değil kadına da tanınmış bir haktır. Eski Medeni Kanun’da evlenme yaşı olarak erkek için on sekiz kadın için on yedi yaşını doldurma şartı aranırken Yeni Medeni Kanunda hem kadın hem erkek için on sekiz yaşını doldurma şartı aranarak evlenme yaşlarında görülen eşitsizlik giderilmiştir. Evlenmekle eşler arasında “evlilik birliği” meydana gelmektedir. Evlilik birliği, kendine özgü özellikleriyle toplumun temelini oluşturmaktadır. İnsanlık tarihinin ilk dönemlerinden itibaren aile kurumu ataerkil bir yapıda gelişmiştir. Buna bağlı olarak kadın ikinci plana itilmiş, erkek imtiyazlı konuma sahip olmuş ve bu durum sürekli olarak devam etmiştir. Eski Medeni Kanunda da bu anlayışın izleri görülmektedir. Eski Medeni Kanun’da evlilik birliğinin temsili konusu “birliği koca temsil eder” biçiminde düzenlenmiştir. Buna göre koca, birliğin ihtiyaçlarını karşılamak için her türlü hukuki işlemi yapabilir. Bu hükme göre koca, birliğin genel temsilcisi konumundadır. Temsil etme yetkisi kocaya tanınmakla birlikte, karıya da bir dereceye kadar birliği temsil edebileceğini kabul etmiş, buna göre “evin daimi ihtiyaçları için koca gibi kadın dahi birliği temsil hakkını haizdir” diyerek kadına çok sınırlı bir temsil hakkı tanınmıştır. Eski Medeni Kanunda görüldüğü üzere, kadın ve erkeğin temsil yetkisi eşit konumda değildir. Yeni Medeni Kanunun kabulüyle birlikte eşitlik ilkesine aykırı olan bu hüküm kaldırılmış, kadın ve erkek eşit konuma getirilmiştir Eski Medeni Kanuna göre evlilik birliği içinde kocanın en önemli haklarından ve görevlerinden bir tanesi, evlilik birliğinin reisi olmaktı. Evlilik birliğinde gerekli ahengin, düzenin sağlanabilmesi için taraflardan birinin reis olması gerektiği düşüncesi üzerine böyle bir hüküm sevk edilmişti. Cinsiyet ayrımcılığının apaçık düzenlendiği “Aile reisi kocadır” hükmü de değiştirilerek “evlilik birliğini eşler beraber yönetirler” hükmü getirilmiştir. Ayrıca evin seçimini, kocanın yapacağı hükmü de değiştirilerek, eşlerin oturacakları evi birlikte seçecekleri hüküm altına alınmıştır. Bu bağlamda, kocanın kadını kendi ailesiyle oturmaya zorlama hakkı bulunmamaktadır. Evlilik konutunun seçiminde evli kadın kocasıyla eşit haklara sahip olup, kocanın herhangi bir üstünlüğüne yer verilmemiştir.


Velayet bakımından ise, Eski Medeni Kanun’da yer alan eşlerin, çocukların velayetini birlikte kullanacağı, anlaşmazlık halinde ise babanın reyinin üstün olacağı hükmü yer almaktaydı. Bu hükümde de görüldüğü üzere kocaya, yine eşitlik ilkesiyle bağdaşmayan bir hak tanınmıştır. Yeni Medeni Kanun’un kabulüyle, babanın oyuna üstünlük tanıyan eşitlik ilkesini de ihlal eden bu düzenlemeye yer verilmemesi isabetli olmuştur. Kadının çalışma hakkı bakımından ise, evli olup olmamasına göre bir ayrım yapan Eski Medeni Kanun, evli bir kadının ancak koca izniyle bir iş ve sanatla iştigal edebileceğine hükmediyordu. Bu hüküm 1990 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş, yeni Medeni Kanunda ise eşlerden birinin meslek ve iş seçiminde diğerinin iznini almak zorunda olmadığı şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeyle eşler mesleklerini diğer eşten izin almadan sürdürebileceklerdir. Ayrıca maddenin devamında “eşlerin meslek seçiminde evlilik birliğinin huzur ve yararını göz önünde tutması” gerektiği ifadesine yer verilmiştir. Yeni Türk Medeni Kanunu ile vesayeti kabul yükümlülüğünü, sadece erkek ve koca için öngören madde de kadın-erkek eşitliğini zedelediği için tamamen kaldırmıştır.


Yeni Medeni Kanun’un “Aile Hukuku” bölümünde evlilik yaşı, konutun seçimi, evlilik birliğinin yönetimi ve temsili, birliğin giderlerine katılma, yasal mal rejimi gibi konular eşler arası eşitlik esasına dayandırılsa da hala kadının soyadı bakımından ayrımcılık devam etmektedir. Soyadı üzerindeki hak, mutlak haklar olması nedeniyle herkese karşı ileri sürülebilen ve yasayla özel olarak korunsa da hukukumuz açısından hala soyadının bütün bu özellikleri “kadınlar” açısından geçerli değildir. 1926 tarihli yasada olduğu gibi 2001 tarihli yeni Medeni Kanun’a göre de kadın doğumla aldığı soyadını evlenince terk etmek ve kocasının soyadını almak zorundadır. Evlenince zorunlu olarak soyadını terk eden kadın boşanınca bu defa da “boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaati bulunduğunu ve bunun kocaya bir zarar vermeyeceğini” ispatlamak, aksi halde önceki soyadına dönmek ve bütün bu belgeleri yeniden düzenletmek zorunda kalmaktadır. Erkek ise doğduğu gün aldığı soyadını kural olarak yaşamı boyunca taşıma hakkına sahiptir. Medeni Kanun değişikliği yapılırken, “Evlilik Birliği” bölümünde bütün kurallar “eşler” sözcüğüyle başlatılmış ve eşlerin eşit haklara sahip olması ilkesine uygun düzenlenmiştir. Bu nedenle, Anayasa’nın 41. ve 10. maddelerine de aykırı olan Medeni Kanun’un “Kadının Soyadı” başlıklı maddesindeki ayrımcılık kaldırılmalı ve eşitlik ilkesi çerçevesinde yeniden düzenlenmelidir.


Kadın hakları tarihsel süreç içerisinde değişen şart ve ihtiyaçlar doğrultusunda yasal düzenlemelerle korunmaya çalışılmış, gerek uluslararası gerek ulusal kadın haklarını korumaya yönelik birçok adım atılmış ancak ne kadar yeterli olduğu tartışılmıştır. Kadın hakları ile ilgili yukarıda da bahsettiğimiz tüm bu çaba ve çalışmalardan en önemlisi olan 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunudur. 1926 tarihli eski medeni kanunumuzda da bahsettiğimiz üzere kadın ve kadın erkek eşitsizliği ön planda olduğu gibi erkeklere ayrıcalık tanınan hükümler bulunmaktadır. Ancak yeni Türk Medeni Kanunu’nda kadın ile erkek arasındaki yasal anlamdaki eşitsizlik sorunu çözülmeye çalışılmıştır. Her ne kadar cinsiyet ayrımı yapılmaksızın düzenlemeler bulunsa da uygulamada kadınlar cinsiyete dayalı eşitsizliğe ve ayrımcılığa maruz kalmaktadır. Toplumumuzda çok eskiden beri bulunan ataerkil anlayışın etkisiyle kadınlar toplumda erkeklerle eşit konuma tam anlamıyla gelememiştir. Kanunla düzenlenmiş olan hakların toplumdaki diğer insanlar tarafından kullanılmasının engellenmesi de yabancı olduğumuz bir konu değildir. Günümüzde maalesef hala sırf boşanma hakkını kullanmak istemesinden ötürü kadınlar şiddete ve hatta yaşamını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. İşte tüm bunlar kadın haklarının yasalarla düzenlenmesinin yeterli olmadığını, bunların uygulanması ve pratiğe dökülmesini kolaylaştırmak için yeni çalışmaların yapılmasını gerekli kılmaktadır.







 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
HAYVAN HAKLARININ ANAYASADAKİ YERİ

HAYVAN HAKLARININ ANAYASALARDA DÜZENLENMESİ Hayvan hakları geçmişten günümüze sürekli değişmekle beraber günümüze gelinceye dek de...

 
 
 

Yorumlar


9_1.png

İstanbul Aydın Üniversitesi Florya Yerleşkesi, T blok, -3. Kat, Hukuk Kulübü odası

İau hukuk kulübü dergi online.pdf.pdf

bottom of page