Miranda Haklarının Doğuşu ve Miranda Kararı
- İAÜ Hukuk Fakültesi Öğrencisi
- 24 Ağu 2022
- 6 dakikada okunur
Semih BAKTIR
İstanbul Aydın Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisi
Günümüz modern hukuk sistemlerinin hemen hemen çoğunda ceza muhakemesine dahil olan kişiler birtakım haklara sahiptir. Bu haklar arasında önemli derece de hukuksal bir değeri koruyanlar anayasal haklar statüsünde yer almaktadır. Bu hakların başlarında kişinin ‘’haklarını öğrenme hakkı’’ gelmektedir. Bu hak ‘’Miranda Kararı’’ olarak bilinen ve ABD Yüksek Mahkemesi’nin 1966 yılında verdiği karardan doğmuştur. (1) Bu karar sonrasında yakalanan ve sorgulanan kişilere sahip oldukları hakların bildirilmesi gerektiği fikri ortaya çıkmıştır.
1. Miranda Kararı
ABD’ de 1966’dan itibaren yakalama ve sorgulama konusundaki en önemli konu, kişinin kendisini suçlamaya zorlamama ilkesinin önemini vurgulayan Miranda v. Arizona davası olmuştur. Bu karar ABD Yüksek Mahkemesi’nin en iyi bilinen kararlarından birisi olarak yer almaktadır. ABD’nin Arizona eyaletinde bir kişi 3 Mart 1963’te genç bir kadını arabası ile kaçırıp kadını savunmasız hale getirdikten sonra tecavüz edip, evinin yakınlarında bir sokağa bırakmıştır. Bu durum polise bildirilmiş ve soruşturma başlatılmıştır. Polis 23 yaşında, Ernesto Miranda adındaki bir Meksikalı’nın evine gitmiştir. Bu kişinin daha önceden de birtakım suçlardan ötürü sabıkası bulunmaktaydı. Ernesto polis merkezine götürülüp şikayetçi tarafından olağan şüpheliler arasından teşhis edilmiştir. Bunun üzerine sorguya alınmış ve iki saatlik bir zamandan sonra suçunu itiraf ederek yazılı bir şekilde imzalamıştır.
Yoksul bir kişi olan Miranda’ya sorgulamadan önce bir avukatla görüşme hakkının bulunduğu söylenmemiştir. İfadeyi imzalarken şöyle bir kabul ifadesine de yer vermiştir: “Bu ifademi isteyerek, serbest irademle, hiçbir tehdit, baskı veya dokunulmazlık vaadi olmaksızın ve bütün yasal haklarımı bilerek, verdiğim her ifadenin bana karşı kullanılabileceğini anlayarak yapıyorum.” Miranda’nın yaptığı itiraf, şikâyetçinin anlattıkları ile bağdaşmaktaydı.
Miranda, iddianamede, insan kaçırma ve tecavüz ile suçlanmış, ifadeleri kanıt olarak mahkemeye sunulmuştur. Miranda savunması için hiçbir kanıt ortaya koyamamış ve her iki suçtan da mahkûm edilerek, 20 ve 30 yıllık hapis cezalarına çarptırılmıştır. Daha sonra Eyalet Yüksek Mahkemesi temyiz edilen bu kararı onaylayarak sanığın, “avukat bulundurma hakkının kendisine söylenmediği ve itirafları sırasında bir avukat bulunmadığı için itiraflarının kanıt olarak kabul edilmemesi gerektiği” yönündeki itirazlarını reddetmiştir. Mahkeme sanığın avukat konusundaki itirazını reddederken Escobedo v. Illinois (1964) kararındaki kuralı gerekçe göstermiştir: “Şüpheli talep ettiği halde, avukatına danışmasına izin verilmemesi durumunda, avukat hakkının kullandırılmadığına karar verilebilir.” Oysa Miranda ifade verdiği sırada herhangi bir şekilde avukat isteminde bulunmamıştır.
Miranda davası ile, People v. Vignera (1965), Westover v. United States (1965) ve People v. Stewart (1965) davaları da ABD Yüksek Mahkemesi’ne gönderilmiş. Bunun nedeni ise bu dört davanın ortak yönleri bulunmasıydı. Dört davada da ciddi suçlar söz konusuydu; insan kaçırma – tecavüz, soygun, banka soygunu, soygun – cinayet. Dördünde de olaylar benzer şekilde meydana gelmişti. Zanlılar polis tarafından nezarete alınmış, sorgulanmış ve sessiz kalma veya avukat haklarından sarih bir şekilde haberdar edilmemişlerdi. Dördünde de suçun ispatı için, sanıkların itirafları mahkemede kullanılmıştı. Yüksek Mahkeme bu dört davayı karar esnasında tek bir çatı altında toplayarak değerlendirdi ve tüm dünyada bilinen Miranda v. Arizona kararları bu şekilde oluşmuş oldu.
2. Kararın Değerlendirilmesi
Miranda Kararı’nda yer alan düşünceler, yalnızca polisin ceza davalarında hazırlık olarak yaptığı sorgulama uygulamaları ve alınan itiraflara karşı yöneltilen eleştirilerle ilgili yaklaşım ve değerlendirmelerinden ibaret olmayıp, aynı zamanda kanunda ve olaylarda ortaya çıkan çeşitli iç içe girmiş konular arasında birlik sağlayabilmek adına getirilen yaklaşımlara da yer vermektedir.
ABD Anayasası’nın ek 5. maddesi birçok hakkı kapsamına almaktadır. Bunlar arasında polislerin sorgulama sırasında şüphelilere karşı olan davranışları da yer almaktadır. Bu madde bir ceza davasında bir kimsenin kendi aleyhine tanıklık yapmaya zorlanmasını engellemek için getirilmiştir. Meşhur Miranda v. Arizona davasında, Yüksek Mahkeme bu kuralın nezaretteki soruşturmaya uygulanmasına ilişkinde açıklamalara yer vermiştir.
Bu karardaki açıklamalara göre: “Savcılık, kendi aleyhine tanıklığa zorlanamama ile ilgili koruyucu usul ve esaslara uyulduğunu kanıtlayamadığı takdirde, nezaretteki sorguda zanlıdan alınan ifadeleri kullanamayacaktır.”Bir kişi nezarete alındığı veya hürriyetinden yoksun bırakıldığı zaman, kişinin kendini suçlama yasağı kapsamında sahip olduğu güvence tehlikeye girmektedir. Bu nedenle Miranda Kararı zanlıya asgari tutarda aşağıdaki hususların sağlanmış olmasını öngörmektedir: “Sorgulamadan önce kişiye; sessiz kalma hakkına sahip olduğu, her beyanının aleyhine delil olarak kullanılabileceği ve kendi tutacağı veya kendisi için atanacak bir avukat isteme hakkına sahip bulunduğu söylenecektir. Zanlı, kendi isteğiyle, bilerek ve aklî kontrolü yerinde olarak, bilinçli şekilde bu haklarından feragat edebilir. Bununla birlikte, soruşturmanın herhangi bir aşamasında, konuşmadan önce bir avukata danışmak istediğini herhangi bir şekilde ifade ederse, soruşturmaya devam edilmez. Aynı şekilde; kişi yalnız ise ve herhangi bir şekilde sorgulanmak istemediğini belirtirse, polis onu sorgulamamalıdır.”
Yüksek Mahkeme Miranda Kararı ile anlaşılması biraz karışık bir konu olan kendini suçlama yasağı ilkesine açıklık getirmeye çalışarak, bu konuda geçerli kurallar hakkında polise ve mahkemelere yol göstermiştir. Şüpheliye kendini suçlayan bir kabulde bulunup bulunmama konu sunda bir seçim hakkı verildiğinde, itiraf etmek için duyulacak ahlâkî içgüdü ile cezadan kurtulma isteği arasında bir çatışma ortaya çıkacaktır. Sorgulama öncesi avukatından tavsiye alan şüpheliye, polisin sorularına cevap vermemesi gerektiği söylenebilecektir. Suçlu olan şüpheliler, bu şekilde, kendi çıkarlarının sessiz kalmak olduğunu anlayacaklardır. Netice itibariyle Miranda Kararı, kanunun zorlayıcılığı ve suça karşı savaş üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle büyük ölçüde endişe ile karşılandı. Ancak polis ve mahkemeler uygulamalaya gelindiğinde, şüpheliler için gerçek bir seçim hakkına tam olarak olanak sağlamadılar.
3. Kararın Etkileri
Yüksek Mahkeme’nin “devrim niteliğinde” olduğu ifade edilen bu kararı, yeni bir uygulama yaratmakla, kanun uygulamasına büyük bir etki yaratmıştır. Bu yeni uygulama ile polis memurları, itiraf alabilmek için şüphelilerin sorgulanmasından önce yeni kuralları uygulaması gerekmekteydi. Miranda Kararı’ndan sonra, polisin şüphelileri, sessiz kalma ve sorgulama başlamadan önce bir avukatın bulunmasını isteme hakları bulunduğu konularında bilgilendirmesi gerektiği söyleniyordu. Bu nedenle polis memurlarının sorgudan önce şüpheliye Miranda Kararı’nda yer alan belirli sözcük ve ifadeleri içeren bir uyarıda bulunmaları gerekliliği ortaya çıktı. Polis memurlarının kendi sorgulama yöntemlerini bu doğrultuda düzenlemeleri ve Miranda Kararı’nda yer alan hakları şüpheliye sorgudan önce bilgilendirme yapmaları gerekiyordu.
Yüksek Mahkeme, polisin zanlıları sorgulamadan önce onlara ne söylemesi gerektiğini tam olarak belirtmemişti. Ancak, pek çok polis merkezi, kısa bir süre sonra, polis memurlarının aşağı yukarı söylemeleri gerekenleri şu şekilde ifade etmişlerdi:“Sessiz kalma hakkına sahipsiniz. Söyleyeceğiniz her şey mahkemede aleyhi- nize delil olarak kullanılabilecektir. Bir avukatla konuşma hakkına sahipsiniz. Sorgulanırken avukatın da yanınızda bulunmasını isteyebilirsiniz. Eğer avukat tutacak imkânınız yoksa istediğiniz takdirde her türlü sorgulamadan önce yanınızda bulunması için size bir avukat tayin edilecektir.” “Miranda Uyarıları” olarak kabul edilen bu ifadeler, genellikle “Miranda Hakları” olarak bilinmekte ve şüphelilere okununca, şüphelilerin “Mirandalaştırıldığı” söylenmektedir. Bu uyarılar yapıldıktan sonra kişi, bilerek ve bilincinde olarak bu haklarından feragat ederek soruları cevaplandırabilir veya yazılı ifade verebilirdi. Ancak, savcılık mahkemede, bu uyarıların yapılmış olduğunu ve kişinin bu haklarından feragat ettiğini kanıtlayamazsa, sorgulamada elde edilen hiçbir kanıt mahkemede bu kişi aleyhine kullanılamayacaktır. ABD’de tüm polis memurları, kısa sürede Miranda Uyarıları’nı okumanın önemini öğrenmişlerdir.
Sonuç
ABD Yüksek Mahkemesi Miranda v. Arizona kararı ile şüphelinin sahip olduğu hakların kendisine bildirilmesi gerektiğine, aksi halde alınan ifadelerin hukuka aykırı olacağına karar vermiştir. Böylece “Miranda Hakları” ortaya çıkmıştır. Miranda Kararı (2) dünyadaki önemli hukuk sistemlerini etkileyen ilginç bir karardır. Türk CMUK’nda da bu yönde bir değişiklik yapılmışsa da haklarını öğrenme hakkı ancak ifadenin alındığı sırada düzenlenmiştir. Yeni CMK ile bu olumsuzluk giderilmiş ve hakların bildirilmesinin gerekliliği yakalama anına çekilmiştir.
Miranda Kararı’nda, sorgulama sırasında, sorulara cevap olarak söylenenler dışında, kişinin “kendi isteğiyle” verdiği ifadeler konusundaki sınırlandırma da çok önemlidir. Miranda Kararı’nın öngördüğü ve dikkate aldığı endişe, polisin üstün olduğu psikolojik baskı ortamında “nezarethane” ve “sorgulama” şartlarıdır. Sorgulamanın ve öneminin ne olduğunun iyi belirlenmesi gerekmektedir. Oregon v. Mathiason ve Berkemer v. McCarty davaları ile ilgili kararlar, şüpheli “nezarethanede” değilse, polisin Miranda Hakları’nı bildirmeden sorgulama yapabileceğini açıkça ifade etmektedir. Ayrıca, “nezarethanede” fakat “sorgulama” sonucunda olmayan, kişinin kendini suçlayıcı ifadeleri de Miranda Uyarıları yapılmamış da olsa, geçerli kabul edilmektedir. Diğer taraftan, “sorgulamada” verilen cevap ile “kendi isteğiyle” verilen ifadenin de birbirinden ayrılması gerekir.
Belirtilmesi gereken diğer bir önemli nokta da polis sorgulamaları ile ilgili olarak, polisin bugün, şüphelilerin suçlarını kabulünü sağlamak için belli başlı psikolojik taktikler kullanmakta olduklarıdır. Kaliforniya’daki polis merkezlerinde 1992 – 1993 yıllarındaki 182 sorgulama ile ilgili bir araştırma yapan Prof. Dr. Richard Leo’nun (3) bulgularına göre, polisin sorgulaması bir “güven oyunu”dur. Şüpheliyi ustalıkla idare edebilmesi için polisin suçu, kurbanı ve şüpheliyi çok iyi tanıması gerekmektedir. Polis, şüpheliye dostça, samimi bir imaj vermekte, kahve ikram etmekte ve şakalaşmaktadır. Sorgulamada şüpheliye, doğruyu söylemesi konusunda tavsiyede bulunmakta, gerçeği söylerse her şeyin daha iyiye gideceğini ve kendisini daha iyi hissedeceğini belirtmektedir. İtiraf alabilmek için polis ikna, aldatma ve etkisizleştirme teknikleri kullanmaktadır.
Prof. Dr. Richard Leo’ya göre Miranda Kararı’nın uzun vade de ve olumlu dört etkisi olmuştur:
· Polisin, sorgulama odasındaki davranışlarının daha uygarlaşmasını sağladı. Polis davranış standartları yazılı şekilde belirlendi.
· Polisin nezarethanedeki konuşma ve düşünme şeklini yeniden şekillendirdi.
· Halkın, anayasal haklara olan ilgisini ve bilgisini artırdı.
· Polisin, sorgulamada, zanlılardan suçlamayla ilgili ifadeler elde etmesinde, daha etkili teknikler geliştirmesine yol açtı. (4)
Diğer taraftan, bu yeni ve ilerici yasal düzenlemelerin uygulamada yerleşebilmesi konusunda başta Yargıtay olmak üzere, bütün hâkimlerimize ve diğer hukuk uygulayıcılarına önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir. Eğer hukukun üstün olduğu, vatandaşların hukuki güvenlik içerisinde bulundukları ve bunu yaşamlarında hissettikleri bir devlet düzenine ulaşılmak isteniyorsa, bunun için yeni yasaların oluşturulması yanında, bu yeni ilke ve kuralların hukuk uygulamasında da yerleşmesi sağlanmalı, yeni yasal düzenlemelerin oluşturulması için gösterilen özen ve titizlik, bunların uygulanması aşamasında da devam ettirilmelidir.
Dipnotlar
1 Miranda v. Arizona (1966).
2 Kunter, Nurullah/Yenisey, Feridun/Nuhoğlu, Ayşe, s. 1056.
3 Leo, Richard, Police Interrogation In America: A Study Of Violence, Civility And Social
Change, s. 258 – 268, 276 – 277, University Of California, Berkeley, 1995, Leo, Ric- hard, Inside The Interrogartion Room, Journal Of Criminal Law And Criminology, 86, s. 266 – 303, 1996 ve Leo, Richard, Miranda’s Revenge: Police Interrogation As A Confidence Game, Law & Society Review, 30, s. 259 – 288, 1996’dan nakleden Zalman, Marvin, s. 301.
4 Leo, Richard, Police Interrogation, s. 258 – 268, 276 – 277’den nakleden Zalman, Marvin, s. 302.
Kaynakça
Özbek, Veli Özer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık San. Ve Tic. AŞ, Birinci Baskı, Kasım 2006, Ankara
Öztürk, Bahri/Erdem, Mustafa Ruhan, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık San. Ve Tic. AŞ, Yeni CMK’ya Göre Yeni- lenmiş 9. Baskı, Şubat 2006, Ankara
Sonneborn, Liz, Supreme Court Cases Through Primary Sources – Miranda v. Arizona – The Rights Of The Accused, Rosen Publishing Group Inc., New York, 2004
Comments