top of page

Roma İmparatorluğu'nda Salgın Hastalıklara Yönelik Hukuki Düzenlemeler


Dr. Öğr. Üyesi Buse AKSARAY ERKMAN

İstanbul Aydın Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Roma Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi


Tarih boyunca sosyolojik ve ekonomik sonuçlarıyla yıkıcı etkiye sahip olmuş salgın hastalıklar, insanlık tarihinin en büyük imparatorluklarından biri olan Roma İmparatorluğu’nun mücadele etmek zorunda kaldığı toplumsal sorunlardan biri olmuştur. Bu mücadele, ilk dönemlerde hem hastalıklara sebep olan hem de hastalıkları iyileştiren gücün tanrıların kontrolünde olduğu inancı ile kültler ve kehanetler aracılığıyla yürütülmüştür. M.Ö. 295 yılında Roma’da ortaya çıkan salgın hastalıkla mücadelede dışarıdan yardıma ihtiyaç duyulması sonucunda Yunan hekimler yerine, Yunan mitolojisinde hekimlerin, tıbbın ve sağlığın tanrısı olan Asklepios’un yardıma çağırılmış olması bu inancın somut göstergelerindendir. Asklepios adına Tiber Nehri üzerindeki adaya, günümüzde hastane olarak kullanılan bir tapınak inşa edilmesi ve bu süreçte salgının gerilemiş olması, Asklepios’un Roma’ya geldiği, Epidauros’tan gelen kutsal yılanın salgını durdurmak amacıyla bir geminin pruvasından Tiber Nehri üzerindeki adaya çıkarak Roma’daki ilk Asklepios Tapınağı’nı kurduğu şeklindeki mitolojik hikâyenin yayılmasına ve bunun salgını durdurduğuna inanılmasına sebep olmuştur.


Mitlerden Hukuka


Salgın hastalıkların sebeplerini ve çaresini tanrılarda arayan Romalılar, bu inançlarını hukuki düzenlemelerle desteklemişlerdir. Olağanüstü durumların varlığı halinde atanarak belirli süre boyunca geniş hak ve yetkilerle görev yapan dictator, Cumhuriyet Dönemi’ne özgü istisnai bir magistra’dır. Bir dictator’un Jüpiter Tapınağı’nın sağ tarafına tanrıların öfkesini dindirmek amacıyla çivi çakması sonucunda süregelen salgın hastalığın sona erdiği efsanesinin yayılarak toplum tarafından benimsenmesi, salgın hastalıkların varlığında bazı dini ritüellerin gerçekleştirilmesi amacıyla dictator atanması sonucunu doğurmuştur. Dictator’un ruhani güce sahip olduğu inancı, bu görevin consul’un gücünü aşacağı düşüncesiyle desteklenmiştir. Böylece mitler, bir kamu hukuku uygulamasına kaynak oluşturmuştur.


İki Büyük Küresel Salgın: Antoninus Salgını ve Iustinianus Vebası


Antik çağlarda bulaşıcı hastalıkların küresel nitelikte salgın hastalığa dönüşmesini engelleyen en önemli etken, salgına elverişli şekilde kalabalık toplumların ve nüfus yoğunluğunun bulunmayışıdır. Hızlı şehirleşmenin, ticaret ve savaşlar sebebiyle artan hareketliliğin sonucunda ise hastalıklar, küresel salgınlara sebep olmaya başlamıştır. Bu salgınlar içinde özellikle iki tanesi, etki ettikleri süre, nüfus ve yayıldıkları alan bakımından küresel nitelikte büyük salgınlar olarak kabul edilmektedir.


M.S. 165-180 yılları arasında etkili olan ve kesin olarak bilinmese de çiçek hastalığının yol açtığı tahmin edilen Antoninus Salgını, Parth İmparatorluğu ile savaşan Roma ordusunun askerler aracılığıyla getirdiği ve Roma İmparatorları Lucius Verus ve Marcus Aurelius Antoninus’un da dahil olduğu düşünülen, toplamda 5 milyon kişinin ölümü ile sonuçlanan büyük bir küresel salgındır. Ordunun yanı sıra nüfusun yaklaşık üçte birinin kaybedilmesine sebep olan salgın, gücünün zirvesinde olan imparatorluğu yıkıma götürecek süreci başlatacak ve güç kaybı, iç karışıklıklara ve iktidar savaşlarına yol açacaktır.


Salgının bir askerin Apollon Tapınağı’ndaki bir kutuyu kırması üzerine kutunun içindeki kötü havanın dışarı yayılması üzerine başladığı inancı, daha eski dönemlerde salgınlara sebep olduğu düşünülen kızgın tanrıların, bu salgının da sebebi olarak kabul edildiği düşüncesini desteklemektedir. Tanrıların öfkesini dindirmek üzerine yapılan ayinlerin sonuç vermemesi üzerine, ihtiyaca yönelik hukuki tedbirler ile düzen sağlanmaya çalışılmıştır. Ölüm oranlarının yüksekliği sonucunda mezarlıklarda yer kalmaması sebebiyle mezarların hukuka aykırı kullanımını önleyen kanunlar çıkarılmıştır.


Salgının çok sayıda kölenin ve gladyatörün ölümüne sebep olması sonucunda gladyatör fiyatlarındaki aşırı fiyat artışını engellemek amacıyla M.S. 176 yılında çıkarılan Senatus Consultum de Sumptibus Ludorum Gladiatorum Minuendis adlı senato kararıyla bazı eyaletlerde gladyatör fiyatları için sabit fiyat belirlenmiştir. Salgının etkisini ortaya koyacak şekilde senato kararında “Salgın o kadar büyük ki, hiçbir ilaçla tedavi edilemiyor.” ifadesi yer almaktadır.


Tarihin akışını etkileyecek bir diğer küresel salgın, M.S. 541 yılında Mısır’da ortaya çıkmış ve tahıl taşıyan gemiler aracılığıyla geldiği Constantinopolis şehrinde başlamıştır. İmparator Iustinianus’un Roma İmparatorluğu’nun siyasi birliğini yeniden sağlama ve ekonomik büyüme hedefi, Iustinianus Vebası olarak anılan bu büyük veba salgını ile ortadan kalkmıştır. Yıkıcı etkisi felaket boyutuna ulaşan salgının, en etkili olduğu dönemde sadece Constantinopolis’te günde 10.000 kişinin ölümüne sebep olduğu bilinmektedir. Toplu ölümler sebebiyle toplu mezar yapımı için ödenek ayrılmasına yönelik hukuki tedbirler alınmıştır. İş gücü kaybı ve masraflar sebebiyle vergi türlerinde ve miktarlarında önemli artışlar yapılmış, ölen kişilerin vergilerinin dahi yakınlarından toplanmasına devam edilmiştir. Hastaların karantina altına alındığı ve hastalığın yayılmasını önlemek amacıyla izolasyona yönelik tedbirlere de başvurulduğu görülmektedir.


Aralıklarla devam ederek Orta Çağ’ı da etkileyecek şekilde iki yüzyıllık sürece yayılan salgın, 50 milyon insanın ölümüne sebep olarak dünya nüfusunun çeyreğini yok etmiştir. Bu sebeple tıp tarihinin ilk pandemisi olarak kabul edilen salgını anlatmak için tarihçi Procopius “Salgın sanki bir bilince sahipmişçesine yayılıyordu. Dünya’nın herhangi bir köşesinin ondan kaçmasından korkarmışçasına.” ifadesini kullanmıştır.


Roma hukukunda salgın hastalıkların mücbir sebep sayıldığına yönelik doğrudan bir kaynak bulunmamakla beraber olağanüstü durumların varlığı, yeni yasal düzenlemelerin yapılmasına veya hukuki işlemlere ilişkin usul ve şekillerde bazı değişikliklere sebep olabilmektedir.


Bu sebeple salgından etkilenen çiftçileri korumak amacıyla tahıl ve para ödüncü sözleşmelerine ilişkin bazı düzenlemeler yapılmıştır. İmparator emirnamesi ile ekim için alınan tahıl karşılığında rehnedilen arazi veya hayvanların, borcun ödenmemesi durumunda rehinli alacaklının mülkiyetine geçeceği yönünde yapılan anlaşmalar lex commissoria yasağına uygun olarak hukuka aykırı kabul edilmiştir. Tohum olarak alınan tahıl ödüncünde, ödünç alınan tohumla birlikte elde edilen yıllık tahılın en fazla sekizde biri, para ödüncünde ise paranın en fazla yirmi dörtte biri faiz olarak kararlaştırılabilmiştir.


Veba salgınının varlığı süresince yapılacak vasiyetnamelerde, vasiyetnamenin yapılması sırasında yedi tanığın aynı anda hazır bulunması şeklindeki kural uygulanmamış ve bu şekilde yapılan vasiyetnameler testamentum tempore pestis conditum adını almıştır. Tanıkların salgın hastalığa yakalanma korkusu bulunuyorsa, bir araya gelmeleri ve vasiyette bulunanla doğrudan temas etmeleri zorunluluğu olmadığından bu vasiyetname yapılabilmiştir. Bu düzenleme, günümüz küresel salgınlarında uygulanan sosyal mesafe tedbirinin, hukuki düzenlemeye dönüşmüş hali olarak kabul edilebilir.



Kaynaklar:

1) Özlem Söğütlü Erişgin, Roma Hukukunda Sözleşmesel Sorumlulukta Casus ve Vis Maior, Prof. Dr. Türkan Rado’nun Anısına Armağan, On İki Levha Yayıncılık, s. 503-567, 2020.

2) Ralph Jackson, Roma İmparatorluğu’nda Doktorlar ve Hastalıklar, Çev.: Şenol Mumcu, Homer Kitabevi, 1999.

3) Salvatore Di Marzo, Roma Hukuku, Çev.: Ziya Umur, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 1959.

4) Selahattin Eren, Roma Diktatörlüğü, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt 23 Sayı 2, s. 167-220, 2017.


 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
HAYVAN HAKLARININ ANAYASADAKİ YERİ

HAYVAN HAKLARININ ANAYASALARDA DÜZENLENMESİ Hayvan hakları geçmişten günümüze sürekli değişmekle beraber günümüze gelinceye dek de...

 
 
 

コメント


9_1.png

İstanbul Aydın Üniversitesi Florya Yerleşkesi, T blok, -3. Kat, Hukuk Kulübü odası

© 2023 by Istanbul Aydın Üniversitesi Hukuk Kulübü

bottom of page