top of page

Uluslararası Mülteci Hukuku ve Türkiye Boyutu

A. Kavramlar:


1-Mültecilik Kavramı: Mültecilerin hukuki statüsü ‘’Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair 1951 Tarihli Birleşmiş Milletler Cenevre Sözleşmesi’’nde düzenlenmiştir. İşbu sözleşmenin 1.maddesinin 2.fıkrasında ‘’mülteci’’ kavramı, ‘’ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen; yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ¸ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen şahıslar’’ olarak tanımlanmıştır.


Mültecilerin Uluslararası Hakları:

1-) Yaşama hakkı

2-) İşkence ve kötü muameleden korunma hakkı

3-) Vatandaşlık hakkı

4-) Hareket özgürlüğü hakkı

5-) Ülkeyi terk etme, ülkeye geri dönme ve zorla geri gönderilmeme hakkı


2-Sığınmacılık Kavramı: Sığınmacı, ülkesinden ayrılmış olan ve zulüm ve ağır insan hakları ihlallerinden korunmak için başka bir ülkeye sığınan, ancak hukuki anlamda henüz mülteci olarak kabul edilmeyen ve sığınma başvurusunun sonucunu bekleyen kişidir. Sığınma talep etmek bir insan hakkıdır. Bu da herkesin sığınma talebinde bulunmak üzere başka bir ülkeye girmesine izin verilmesi gerektiği anlamına gelir.


3-Sığınmacılık ile Mültecilik Kavramları Arasındaki Farklar: Sığınmacı, mülteci olduğu iddiasıyla ülkesini terk eden ama mültecilik statüsü başvurusu sonuçlanmamış kişiyken, mülteci sığınma başvurusu kabul edilen kişidir. Sığınma talebi geri çevrilen kimseler sığınmacı olarak nitelendirilemeyeceğinden, sığınmacı sıfatını kullanabilmek için kişi endişelerinde, korkularında haklı bulunmalıdır.


4-Göç Kavramı: Göç, kısaca bir yerden başka bir yere taşınmak olarak tanımlanabilir. Göçlerin sebebi genellikle ekonomik, siyasi veya eğitim amaçlıdır. Göçler iç göç ve dış göç olarak ikiye ayrılır. Biz yazımızda dünyada yaşanan mülteci sorununa değineceğimizden, dış göçü ele alacağız. Dış göçlerin birçok sebebi olabilir. Kişi, kendi isteğiyle bir başka ülkeye taşınabilir ya da ülkesindeki birtakım problemlerden (savaş, rejim baskısı vs.) dolayı göç etmeye zorlanabilir. Bu tür durumlarda göç etmek isteyen kişiye ‘’sığınmacı’’, göç etmek istediği ülkenin, kendisini kabul etmesi durumunda ise o kişiye ‘’mülteci’’ denir.



B. Uluslararası Mülteci Hukuku


1- Sığınma Hakkı:

Sığınma hakkı, “bir kişinin, uyruğunda bulunduğu ya da ikamet ettiği devletin ülkesini çeşitli baskılar ya da ayrımcı yasal kovuşturmalar nedeniyle terk ederek, yabancı bir devletin ülkesine, diplomasi temsilciği ya da konsolosluk binalarına, savaş gemilerine ya da devlet uçak gemilerine girmesini ve bu devletin korumasını aramasını ifade etmektedir”. Tarihsel süreç içerisinde öncelikle diplomatik sığınma gelişmiş ve yerleşmiştir.


Gönderen devletin misyon binalarında, kabul eden devletin yetkisi bulunmadığından, buralara sığınan kişiler, diplomatik sığınmanın konusunu oluşturmakla beraber, zamanla diplomatik sığınma önemini kaybetmiş ve ülkesel sığınma ön plana çıkmıştır. Bu bağlamdaki sığınma hakkı, ülkesinde sığınma aranan devlete ait bir haktır. Geleneksel uluslararası hukukta ülkesel sığınma hakkı, bir devletin, uyruğunda bulunduğu ya da ikamet ettiği devletteki baskılardan kaçan yabancıların ülkesine girmesine ve ülkesinde kalmasına izin verme hakkıdır. Devletin böyle bir yükümlülüğünün olup olmadığını ise, o devletin ulusal mevzuatı ve taraf olduğu uluslararası antlaşmalar belirleyecektir. Eğer devlet, antlaşma ile bu konuda yükümlülük üstlenmişse, o antlaşmanın koşullarını yerine getiren yabancılar bakımından sığınma hakkını tanımak zorundadır. Kısacası, böyle bir antlaşmaya taraf olmadığı durumlarda, devletlere, ilgili hak konusunda, yükümlülük getiren herhangi bir teamül ya da hukuk genel ilkesi bulunmamaktadır.


2-Devletlerin Temel Yükümlülüğü-Geri Göndermeme İlkesi: İşbu sözleşmenin 33.maddesinde düzenlenmiş olan geri göndermeme kuralı, bir taraf devletin ülkesinde hukuka aykırı bir şekilde bulunan sığınmacıların geri gönderilmesini yasaklamaktadır. Yani sözleşmeye taraf devletler, mültecilerin statüsü hukuka aykırı bile olsa mültecileri keyfekeder ülkelerine gönderemez. Bu husus sözleşmenin 31.maddesinin birinci fıkrası ile daha da sağlamlaştırılmıştır. Bu hükme göre yasadışı yollarla ülkeye giriş yapan mültecilere, yaptırım uygulanamaz. Bu uygulamanın istisnaları elbette mevcuttur. Sözleşmenin 33.maddesinin ikinci fıkrasına göre mültecinin, ülkenin güvenliği açısından ciddi bir tehlike oluşturduğuna dair ciddi emareler varsa veya adi bir suç işlediğine ilişkin kesinleşmiş bir mahkeme kararı mevcutsa sınır dışı etme tedbiri uygulanabilir.


3-Geçici Korumanın Sona Erdirilmesinde Dikkat Edilecek Hususlar: Sözleşme madde 1(C) (5) ve (6) hükümleri ışığında menşe ülkedeki silahlı çatışma veya yaygın şiddetin sona ermesi, hukuk ve adalet sisteminin işler hale gelmesi, geri dönen kişilerin temel insan haklarının menşe ülkedeki yönetim tarafından korunabilmesi gereklidir. Yani ülkemizdeki mültecilerin geri gönderilmesi için, öncelikle kendi ülkelerinde en azından ‘’yaşanabilir’’ bir ortam sağlanmalıdır.



C. Türk Hukukunda Mültecilerin Statüsü


1988-1991 İran-Irak Savaşı, 1990-1991 Körfez Savaşı ve sonrasında Ortadoğu’da yaşanan çatışmalar, ülkemize doğru yoğun nüfus hareketlerine neden olmuştur. Bu yoğun nüfus hareketleri birtakım sorunları da beraberinde getirmiştir. Bu sorunları çözebilmek adına 14.09.1994 tarihinde, 6169 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere Türkiye’den İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma Amacıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik kabul edilmiştir.

1994 Yönetmeliğinde de birtakım sorunlar ortaya çıkmıştır. Bu sorunların çözümü için ise 16.01.2006 tarihinde, 9938 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere Türkiye’den İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma Amacıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik kabul edilmiştir. Ardından 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK), 11.04.2013 tarihinde, Resmi Gazete’de yayınlanmış olup, yürürlük hükmüne göre, yayım tarihinden itibaren bir yıl sonra yürürlüğe girmiştir.


6458 Sayılı Yabacılar ve Uluslararası Koruma Kanunu YUKK nedir?


Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 4 Nisan 2013'te kabul edilen, 11 Nisan 2013'te Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6458 sayılı kanundur.


1-Mültecilik Statüsü: Kanuna göre “Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında mülteci statüsü verilir”.


2-Şartlı Mülteci: 1994 Yönetmeliği’nde Avrupa ülkeleri dışından gelenlere ‘’sığınmacı’’ tanımını yapmıştır. YUKK, aynı kişiler için ‘’Şartlı Mülteci’’ statüsü tesis etmiştir. Şartlı Mülteciler, üçüncü bir ülkeye yerleşene kadar Türkiye’de yaşamalarına izin verilir. Şartlı mültecilerin Türkiye’de kalmaları için geçici ikamet izni gerekmektedir.


3-İkincil Koruma: YUKK’tan önce var olan “mülteci”, “sığınmacı” ayrımı, YUKK ile kavramsal bir değişikliğe uğramıştır. Esasında YUKK’ta “şartlı mülteci” olarak adlandırılan yabancılar, YUKK’un yürürlüğe girmesinden önce “sığınmacı” olarak nitelendirilen yabancılardır. YUKK m.62’de şartlı mültecinin tanımına yer verilmiştir. Buna göre, “Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında şartlı mülteci statüsü verilir. Üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar, şartlı mültecinin Türkiye’de kalmasına izin verilir”. Mülteci ile şartlı mülteci arasında üç temel fark bulunmaktadır. İlk olarak, mülteci statüsü Avrupa’da meydana gelen olaylar nedeniyle tanınırken, şartlı mülteci statüsü Avrupa dışında meydana gelen olaylar sebebiyle tanınmaktadır. Dolayısıyla, mülteci ile şartlı mülteci arasındaki ayrım coğrafi kaynaklıdır. İkinci olarak, şartlı mülteci statüsü alanlar, güvenli üçüncü ülkeye yerleştirilirler. Üçüncü olarak da, şartlı mülteci statüsü alanlara, üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar Türkiye’de kalmaları için geçici ikamet izni verilir; başka bir deyişle Türkiye’nin bu kişilere daimi ikamet sağlama yükümlüğü bulunmamaktadır. Bu kimselere Çin’den kaçarak Türkiye’ye gelen Uygurlar, Irak’tan kaçarak Türkiye’ye sığınan peşmergeler örnek olarak gösterilebilir.


4-Sınır Dışı: Geri gönderme ilkesi, temel insan haklarına ilişkin bir ilke olduğuna göre Anayasa m.90/5’te belirtildiği gibi iç hukuk ve uluslararası sözleşmeler arasında doğacak çatışmalarda uluslararası sözleşmeler baz alınır. Bu yüzden 1951 Sözleşmesi’ndeki geri gönderme ilkeleri geçerlidir. YUKK, hakkında sınır dışı kararı verilebilecek yabancıları ve “sınır dışı sebepleri gerçekleşse bile” hakkında sınır dışı kararı verilemeyecek yabancıları kanunun 54.maddesinde ayrı ayrı saymaktadır. YUKK’un 55.maddesi ise sınır dışı etme sebepleri gerçekleşse bile, hakkında sınır dışı kararı alınamayacak kişileri düzenlemiştir.

Türkiye Devleti’nin 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne ‘’Coğrafi Sınırlama’ İle İlgili Şerh Düşmesi


1951 Cenevre Sözleşmesinin 1. maddesinin A.2. fıkrasında, Sözleşme hükümlerinin "1 Ocak 1951'den önce meydana gelen olaylar sonucunda [...] ülkesi dışında bulunan şahıslara" uygulanacağı düzenlenmiştir. Yine aynı maddenin B.1 fıkrasında ise "1 Ocak 1951'den önce meydana gelen olaylar" ifadesinin ya "Avrupa'da meydana gelen olaylar" ya da "Avrupa'da veya başka bir yerde meydana gelen olaylar" anlamında anlaşılabileceğini ve taraf devletlerin Sözleşmeye imza, tasdik veya katılma sırasında taahhüt ettiği yükümlülükler bakımından bu ifadenin kapsamını belirten bir beyanda bulunmaları gerektiği ifade edilmiştir. Sözleşmenin ilk taraf devletlerinden olan Türkiye, 29 Ağustos 1961 tarihinde bu konudaki deklarasyonunu açıklamış ve başlangıçtaki ibareyi "Avrupa'da meydana gelen olaylar nedeniyle" şeklinde anladığını ve kabul ettiğini ifade etmiştir. Böylece Türkiye 1951 Sözleşmesini ciddi bir "coğrafi sınırlama" ile kabul etmiştir. 1967 yılında ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1951 Sözleşmesi'nde bazı değişiklikler öngören Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşmeye Ek Protokol'ü (1967 Protokolü ya da New York Protokolü) New York'ta kabul etmiştir. 1967 Protokolü'nün Sözleşmeye getirdiği en önemli düzenleme olan 1/2 maddesi ile; Sözleşme'deki tanımda yer alan "1 Ocak 1951' den önce meydana gelen olaylar sonucunda" ve "söz konusu olaylar sonucunda" ifadeleri çıkarılmıştır. Türkiye, Bakanlar Kurulu'nun 1 Temmuz 1968 tarihli kararı ile Protokole katılmıştır. Ancak 1951 Sözleşmesi ile getirdiği coğrafi kısıtlamayı kaldırmamış ve günümüze kadar muhafaza etmeye devam etmiştir. Türkiye'nin Sözleşmeye coğrafi kısıtlama ile imzalaması, teorik olarak, Avrupa ülkeleri dışından gelen sığınmacılara mülteci statüsü tanımayacağı anlamına gelmektedir. Bunun yerine Sözleşme hükümlerine göre mülteci statüsü taşıyan kişileri "sığınmacı" olarak tanımlamakta ve üçüncü bir ülkeye yerleştirilene dek geçici koruma sağlamaktadır.


Mültecilerin Türkiye’deki Hakları


A. İkamet ve Barınma Hakkı:

Cenevre Sözleşmesi, taraf devletlere, ülkelerinde yasal olarak ikamet eden mültecilere hem ikamet edecekleri yeri seçme hem de özgürce seyahat etme hakkını tanıma yükümlülüğü getirerek bu hakların genel olarak aynı koşullardaki yabancılara tanınanla aynı kapsamda olması gerektiğini kabul etmiştir. Seyahatleri Hakkında Kanuna (YİSHK) göre Türkiye’ye gelip de bir aydan fazla kalmak isteyen yabancıların emniyet makamlarından ikamet tezkeresi alması gerekmekteydi (m.3). Kanunda, mülteci ve sığınmacılar bakımından da bu zorunluluğa istisna getiren bir hüküm yer almamaktaydı. Mülteci ve sığınmacıların ikamet izni ile ilgili olarak, Cenevre Sözleşmesi ile İltica Yönetmeliği çerçevesinde Türkiye’de sığınma başvurusunda bulunan yabancı uyruklu ya da vatansız kişilere uygulanacak usul ve esasların belirlenmesi amacıyla hazırlanmış olan 57 sayılı İçişleri Bakanlığı Uygulama Talimatı84 da izin bakımından muafiyet sağlamıyordu. 57 No’lu Talimat, ülkemizden sığınma/iltica talebinde bulunan başvuru sahiplerine resen altı ay süreli ikamet izni verilerek ikamet tezkeresi düzenleneceğini kabul etmiştir.


B-Seyahat Hakkı: Cenevre Sözleşmesi, bulundukları ülkede yasal olarak ikamet eden mültecilerin özgürce seyahat etme hakkı olduğunu kabul etmiş ve bu hakkın genel olarak aynı koşullardaki yabancılara sağlanan ile eşit kapsamda tanınması gerektiğini hükme bağlamıştır. Ayrıca Sözleşme uyarınca, taraf devletler, ülkelerinde yasal olarak ikamet eden mültecilere, ulusal güvenlikleri veya kamu düzenleri ile ilgili engelleyici ciddi sebepler bulunmadıkça, kendi toprakları dışında seyahatlerini temin edecek seyahat belgeleri vermekle de yükümlüdür (m.28).


C-Aile Birleştirme Talep Hakkı: Ailenin korunması ve aile hayatına saygı yükümlülüğü pek çok uluslararası belge ile birlikte Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile AB Temel Haklar Şartında115 da düzenlenen temel haklardan biridir116. Aile birliği ilkesinin önemli bir mülteci hakkı olduğu Cenevre Sözleşmesinin Nihai Belgesi’nde de kabul edilmiştir. Yabancılar bakımından aile hayat hakkının bir yönünü oluşturan ve yabancının giriş yaptığı ülkede, hâlihazırda evli olması nedeniyle eş ve çocukları dâhil diğer aile fertlerinin ülkeye girişini ve ikametini talep etmesine ‘aile birleşimi’ denir.


D-Eğitim Öğretim Hakkı: Yabancıların Türkiye’de eğitim ve öğrenim görme hak ve özgürlüğü Anayasanın kimsenin eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamayacağını kabul eden 42. maddesi gereği güvence altına alınmıştır. Ancak, bu hak yine Anayasanın 16. maddesinden hareketle yabancılar söz konusu olduğunda bazı kanunlarla vatandaşlardan farklı esaslara tutulmuş ve bazı şartlara bağlanmıştır.

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
HAYVAN HAKLARININ ANAYASADAKİ YERİ

HAYVAN HAKLARININ ANAYASALARDA DÜZENLENMESİ Hayvan hakları geçmişten günümüze sürekli değişmekle beraber günümüze gelinceye dek de...

 
 
 

Yorumlar


9_1.png

İstanbul Aydın Üniversitesi Florya Yerleşkesi, T blok, -3. Kat, Hukuk Kulübü odası

İau hukuk kulübü dergi online.pdf.pdf

bottom of page