Yeni Çağda Cadı Avlarının Hukuku ve Salem Cadı Mahkemeleri
- Hiza Dergisi Editörü
- 31 May 2022
- 5 dakikada okunur
Oğuz ERTÜRK
İstanbul Aydın Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisi
Cadıların ve kara büyünün artık sadece korku filmlerine ve kitaplarımıza konu olduğu 21. yüzyıldan bakınca, insanların cadılık sebebiyle asılması ve yakılmasını (hatta bir durumda iki tahta arasına konulup üç gün boyunca üzerine taşlar yığılarak ezilmesini) anlamamız zor olabilir. Özellikle bu kısa yazıda Yeni Çağ Avrupası veya Erken Modern Dönem Avrupası’nın cadılık hakkındaki düşüncelerini tam anlamıyla işlememiz zor olsa da amacımız bu düşünceleri, kullanılan hukuki kaynakları ve cezalandırmaları inceleyerek biraz daha iyi anlamak ve günümüzün seküler ve rasyonal ceza hukukuna duyduğumuz minnettarlığı geliştirmektir. Öncellikle genel olarak o dönemde cadılığa ve cadılıkla ilgili hukuki kaynaklara bir giriş yaptıktan sonra belki de popüler kültürde en öne çıkan cadı avı olan Salem Cadı Mahkemelerini ve erken Amerika’daki Püritenlerin cadılara ilişkin inançlarını ve hukuki prosedürlerini inceleyeceğiz.
Anlaşılması gereken önemli bir konu bu dönemin insanlarının cadılığa olan inancının gerçek olduğudur. İncil (özellikle Eski Ahit örneğin Mısırdan Çıkış 22:18, Levililer 20:27) kaynaklı olan bu inançlar eski Pagan inanışlarıyla harmanlandığı bir toplumda, geceleri ormanda toplanıp havada uçan ve kara büyülerle uğraşan kişilerin, çoğunlukla kadınların, varlığına inanmak bir istisna değil, genel görüştü. Cadılık ve büyücülük inancı insanlığın tarihinin başından beri her toplumda görülse de Protestan Reformasyonu ve matbaanın gelişmesi ile 16. ve 17. Yüzyılda bu inançlar Avrupa’da çok yaygın ve tehlikeli bir boyuta taşınmıştır.

Bu inançlar sadece cahil bir halkın sahip olduğu inançlar da değillerdi. Hem Protestan hem de Katolik din adamlarının yanında, devlet adamlarından aristokratlara, köylülerden şehirdeki esnaflara herkes cadılığın somut bir gerçek olduğu inancındaydılar. Çoğumuzun devlet egemenliği ile ilgili fikirleri ile tandığı Jean Bodin “La Démonomanie des Sorciers” kitabında cadılardan ve iblislerden bahsetmiştir. İngiltere ve İskoçya krallıklarının birleşmesini sağlayan IV. James “Daemonologie” kitabında Şeytanla yapılan anlaşmaları ve cadılar konu almıştır. Ama Avrupa’da cadı avlarının en büyük kaynağı olan eser Heinrich Kramer ve Jacob Sprenger adlı iki Katolik engizitörü tarafından yazılan “Malleus Maleficarium” veya “Cadıların Çekici”dir. Bu eser yayınlanmasından çok sonra da Reformasyon’un yanında matbaanın yaygınlaşmasıyla tüm Avrupa’da cadı avcılığının kaynağı olmuştur. Cadıların nasıl tespit edilmesi gerektiğini ve nasıl sorgulanacağını anlatan bu eser Avrupa’daki cadı avı saplantısının kaynağı olmanın yanında, cadılara itiraf etmeleri için işkence edilebileceğini, cadıların ölümle cezalandırılması gerektiğini savunmuştur. Bu kitap ayrıca cadılıkla kadınlar arasında güçlü bir bağ kurmuştur. Toparlamak gerekirse bu esere karşı çıkan ruhban sınıfından insanlar olsa da “Cadıların Çekici” genel olarak Avrupa’da ve özellikle Kutsal Roma İmparatorluğu’nda sayısız insanın yargılanmasına ve ölüm cezasına çarpıtılmasına yol açacaktır.
Daha fazla cadıların yargılanmalarından ve cezalandırılmalarından bahsetmeden önce cadılık olgusundaki cinsiyetçiliğe değinmemiz önemlidir. Avrupa’da cadı avlarının kurbanlarının büyük çoğunluğu kadınlar olmuştur. Özellikle yaşlı veya dul kadınlar ve ebeler en yaygın hedefler olmuşlardır. Bunların sebebi dönemin toplumunda yaygın olan kadınların Şeytan tarafından kolay kandırılabileceği, ruhani olarak daha zayıf varlıklar olduğu düşüncesidir. Günümüzde gülünç gelebilecek derecede buna benzer kadın düşmanlığıyla dolu bazı fikirler özellikle “Malleus Maleficarium”dan da dolayı o dönemin toplumunda yaygındı. Ama sadece bir eseri bu düşüncenin kaynağı göstermek elbette mantıklı değildir. O dönemin sosyolojik, dini ve politik ortamı ve ataerkil toplumu, herhangi bir kötülüğün sorumluluğunun toplumda zayıf durumda olan, ötekileşmiş ve güvenilmeyen birtakım kadınlara isnat edilmesini sağlamıştır. Bu, o dönemden bekleyeceğimiz bir cinsiyetçiliğin yanında otoriteden gelen sistemik bir cinsiyetçiliktir. Cadı avları ve cinsiyetçilik konuları birbirlerinden ayrı düşünülemeyeceğinden değinmemiz önemliydi ama bu yazıda asıl konumuz cadılık olgusunun cinsiyetçiliği olmadığından daha derin incelemeyeceğiz.
Farklı bölgelerde yüzyıllarca cadı avları bulunduğundan farklı dönemlerde ve yerlerde cadıların tutuklanması ve yargılanmaları farklı işlemiştir. Genel olarak süreç bir kişinin (genellikle kadınların) cadılıkla suçlanmasıyla başlıyordu. Bunun karşısında hemen tutuklatılan “cadılar” sorgulanmaya başlanılmadan vücutları “şeytan işareti” olabilecek lekeler için kontrol ediliyordu. Tutuklular ardından sorgulanıyorlardı ama buna sorgulama demenin doğru olduğu söylenemez. Bu kadınlardan cadı olduklarına dair bir itiraf isteniyor ve itiraf etmezlerse işkenceye gidiliyordu. Okuyucularımız adına konuşmak istemem ama 1600’lerde bir grup cadı avcısı tarafından önce soyulup a

rdından işkenceye uğratılan bir insanın bir cadı olmaktan çok daha kötü şeylere itiraf edebileceğinde hepimiz hemfikirizdir herhalde. Bunu bildiklerinden dolayı itiraf edenlerden, işkenceden sonra tekrar itiraf etmeleri isteniliyordu. Sonradan itiraf etmezlerse veya itiraflarını geri çekmezlerse çoğu zaman tekrar işkenceye gidiliyordu. Bu kadar itirafa önem verilmesinin sebebi ise bu “cadıları” infaz edebilmeleri için bir itirafın gerekmesidir. Bunun sonucu olarak artık öleceğini anlayanların itiraflarında başkalarının isimlerini vermesi durumu ortaya çıkıyor ve böylece mahkemeler daha da büyüyordu. Bu mahkemeler bazen aylar bazen ise yıllar sürebiliyordu. Ölüm cezasına çarptırılanların, masum insanları cadı olarak suçlamaları cadı avlarının artık kontrolden çıkmasına sebep olmuştur. Cadıların infazı bölgeden bölgeye değişiyordu. Massachusetts Körfezi Kolonisi’nde cadılar asılırken Kutsal Roma İmparatorluğu’nda cadıların yakılması tercih ediliyordu.

Salem Cadı Mahkemeleri
Amerika’nın New England bölgesinde 1626’da kurulmuş Salem şehri popüler kültürde cadılıktan ayrı düşünülemez. Bunun kaynağı ise 1600’lerde İngiltere’den Kuzey Amerika’ya göç eden Püritenlerdir. Kalvenizm kökenli bir inanış olan Püritenler için din, gündelik hayata çok büyük önem taşıyordu. Massachussets Körfezi Kolonisi’nde yüz yıl boyunca büyük etkiye sahip olan Püritenler İngiltere’den getirdikleri hukuk sisteminin yanında İncil de hukuklarında büyük bir rol oynamıştır. Burada belirtmek gerekir ki Protestanlık söz konusu olunca bazı okuyucularımızın aklına baskıcı Katolik Kilisesi karşısında daha hoşgörülü bir inanç sistemi gelebilir. Bu pek de gerçekçi bir durum değildir. Püritenler hem Katoliklere hem de diğer Püriten olmayan Protestan kiliselerine karşı son derece hoşgörüsüz davranmışlardır. Diğer Hristiyanlara böyle bakan bir grup insanın Şeytan ile anlaşma yapmış cadılar hakkında neler düşündüğünü az çok tahmin edebilirsiniz.
1 Mart 1692’de yerel hakimlerin (magistrate) önüne üç kadın getirilmişti. Bu kadınlar yerel bir rahibin dokuz yaşında kızı ve on yaşında yeğeninin tuhaf sesler çıkarıp, değişik hareket etmelerinden sorumlu olan cadılar olmakla suçlanıyorlardı. Tituba Güney Amerika kökenli bir köle, Sarah Good fakir bir evsiz ve Sarah Ousborne maddi durumu kötü, yaşlı bir kadındı. Günlerce sorgulandıktan sonra bu toplumun dışına itilmiş kadınların üçü de zindana atıldı. Bu kadınların cadı olması ise Salem halkında bir panik yarattı. Bu paniğin sonucunda çok daha fazla kişi tutuklandı. Bazı tutukluların, cadılık suçlamalarını yapanların suçlamalarını geri çekmesi üzerine serbest bırakılmasına rağmen tutuklananların sayısı altmışları bulmuştu. Bu olayın büyümesi üzerine bir “Oyer ve Terminer” mahkemesi, yani “dinle ve karar ver” mahkemesi kuruldu. Bu mahkemede hakimler direkt olarak şüphelileri sorguluyorlardı. Bu mahkemeyi ilginç yapan ise “hayalet kanıt” (spectral evidence) uygulamasının kullanılmasıdır. Mahkemede çok kullanılan hayalet kanıt, cadılıkla suçlanan kişinin görünüşünde bir ruhun veya hayaletin, mağdur tarafından görülmesinin kanıt olarak sayılmasıdır.

Ne de olsa hakimlere göre sadece kişi izin verirse Şeytan onun görünüşünü kullanabilirdi, eğer mağdurlar bu hayaletleri görmüşlerse kişiler kesinlikle Şeytanla iş birliği yapmışlardır! Bu fikre tabi ki karşı çıkanlar ve mahkeme sonlandıktan sonra eleştirenler olmuştur ama hakimler yine de bu kanıtları kabul etmişlerdi. Mahkeme boyunca masumluk karinesi diye bir şey yoktu. Suçlananlar kendilerinin cadı olmadıklarını kanıtlamalılardı. Sadece halkın arasındaki dedikodu da bir kanıt olarak kullanılıyordu. Zaten suçlananların adil savunulma hakkının olmadığından bahsetmeme de gerek yok sanırım. Salem Cadı Mahkemeleri sonlandığında 200’den fazla kişi suçlanmıştı. Suçlananlar çoğunlukla kadın olsalar da aralarında erkekler ve çocuklar da vardı. Aralarından otuzu suçlu bulunup on dokuzu asılarak öldürülmüşlerdi. Ne suçlu olduğunu ne de suçsuz olduğunu söylemeyerek yargılanmayı reddeden Giles Corey ise iki tahta parçası arasına sıkıştırılıp üzerine 3 gün boyunca ağır taşlar konulup ezilerek öldürülmüştür. Mahkemeden sonra öldürülenlerin aileleri onların masumluklarını kanıtlamak için uğraşmışlardır. Şu an günümüzde olaya ne kadar pişmanlıkla bakılsa bu olay dogmatik inançlara bağlı bir toplumun izolasyon içinde nelere başvurabileceğine karşı bir ikaz işaretidir. Ayrıca belirtmek isterim ki adalet sistemine inancımızın sarsıldığı anlarda, insanlık tarihine bütüncül bir şekilde bakıp en azından komşumuzun 9 yaşındaki kızı tuhaf sesler çıkarıyor diye asıldığımız zamanları atlattığımıza minnettarlık duymak önemli olabilir.
Kaynakça
“1450-1750 Yılları Arasında Avrupa’da Cadılık” -Yücel AKSAN Tarih İncelemeleri Dergisi XXVIII / 2, 2013, 355-368
“The Magician, the Witch, and the Law” -Edward Peters
“Witch Hunts in Europe and America: An Encyclopedia” -William E. Burn
“Korkunun Kadınları”: Cadılar ve Cadıcılık Suna ARSLAN KARAKÜÇÜK Sosyoloji Derneği, Türkiye Sosyoloji Araştırmaları Dergisi Cilt: 13 Sayı: 2 - Güz 2010
“The Law of the Salem Witch Trials Witchcraft Trials and Statutes in the American Colonies: A Brief (and Incomplete) Timeline” - Mark W. Podvia
“A Brief History of the Salem Witch Trials One town's strange journey from paranoia to pardon” - Jess Blumberg
Comments